“En küçük kardeşimle aramda 15 yaş var. Annem onu çok geç doğurdu. İlk doğduğu günden üniversiteye gidene kadar ona ben baktım. İsmini de Dilek diye ben koydum. Ablası değil annesi gibiydim hala daha da öyle. Çok sevdiğim bi arkadaşım vardı onun adını koydum. Türkiye’nin sayılı üniversitelerinden birinin en istediği bölümünü kazandı. Sonra işte bazı olaylar oldu. 7 senedir siyasi hükümlü. Ağırlaştırılmış müebbet aldı. İlk zamanlar görüşe gitmek benim için ölüm gibiydi. O ufacık tefecik çocuğun parmaklıkların arkasında olmasına dayanamıyordum. Ama başa gelen çekiliyor. Bu sene o olayın üzerine yaşadığımız en zor seneydi. Hapishanedeki şartlarının değişmesi için açlık grevi yaptı. 54 kilodan 27 kiloya düştü. Doktorlar “günler değil artık saatler var” dedi bize. O süreçte hastaneye kaldırıldı. Onun açlık grevine başladığını duyduğum andan itibaren bende çok tuhaf bir şey oldu. Durmadan yemek yemeğe başladım. Aralıksız, nefessiz yiyordum ve yedikçe de suçluluk ve vicdan azabıyla kıvranıyordum. Birden acayip kilo aldım. 9 aylık hamile gibi karnım önden gidiyordu ve durmadan ağlıyordum. Uyku falan hiçbir şey yok zaten. Sonra kusmalarım başladı. Doktorum onun yerine de yediğimi, kendimi annesi yerine koyduğum için onu yeniden doğurmak istediğimi söyledi. Bedenim kendini öyle ayarlamıştı. Ölümü halinde onu yeniden doğuracak gibi psikolojik bi hamilelik yaşıyordum. O yüzden psikolojim çok bozuk diye hastaneye kaldırıldığında beni refakatçi yapmadılar. Doğduğundan beri neredeyse ilk defa Dilek’in sorumluluğunu annem aldı ve yanında o kaldı. İlk kez gerçek rollerimize kavuştuk bi bakıma. Ölümüne ramak kala açlık grevini bıraktı. Şimdi kendini topladı. Ufak tefek arazlar kaldı sadece. Şartları da iyileştirildi. Odası düzenlendi, havalandırma saatleri arttırıldı. Genelde görüşlerinin çocuğuna ben gidiyordum ama hastaneden çıkıp tekrar hapishaneye döndüğündeki o ilk zayıflamış halini görmeyeyim diye ailem ilk görüşlere benim girmemi istemedi. Ben ilk kez hastaneden sonraki 20. günde gördüm. 2-3 kilo almış haliydi ama tanıyamadım kardeşimi. Bi insan bu kadar mı zayıf olur? bu kadar mı değişir? O toplama kampındaki insanlar var ya aynen onlar gibiydi. Derisi yüzüne yapışmış çekilmiş… başka birini koymuşlar sanki Dilek’in yerine. Güçsüzlükten zor konuşuyordu. Ağlamaktan ancak “seninle, cesaretinle, dirayetinde gurur duyuyoruz” diyebildim. O zaman yüzü aydınlandı gülümseyince eski kararlı ifadesi yerine geldi, tanıdığım kardeşim oldu. Bana şimdi “değer miydi bunlara, hem ölümden döndü hem size azap yaşattı” falan diyen oluyor duyanlardan. Ben yüzlerine şöyle bi bakıyorum “o benim kahramanım. Biz onun yüzünden çektiğimiz acılardan gurur duyuyoruz” diyorum ama beni anladıklarını hiç sanmıyorum. Çünkü yüzüme boş boş bakıyorlar.” İstanbul/2021
KARDEŞ

Bir Cevap Yazın