“ Yaklaşık 17-18 sene önceydi. Üniversitede deliler gibi aşık olup, 20 yaşında evlenip çocuğunu doğurduğum adamla artık iki yabancı olmuştuk. Enerjimiz bitmiş evliliğimiz hayal kırıklığı ve suskunluğun esiri olmuştu. O sırada yeni bir işe girdim ve bir başkasına deliler gibi aşık oldum. Aşk ilk defa başıma gelmiş gibiydi. Ayrı şehirlerdeydik ve çok az görüşebiliyorduk ama her fırsatı kolluyorduk. Kimseyi bu kadar özlediğimi hatırlamıyorum. Sonuçta o zamanki eşimin ve kendi ailemin “boşanmayalım, yeniden deneyelim” ısrarlarına gözümü kapatıp boşandım. Fakat hem eski eşim, hem ailem için bu boşanma bi tür ahlaki zaaf olarak algılandı. Çocuğumuz o sene ilkokula başladı ve okulda arkadaşlarıyla, derslerle ilgili yaşadığı en basit, en sıradan sorunlar bile, ailem ve eski eşim tarafından benim yuvayı dağıtmama, başka bir adama aşık olmama bağlandı. Bu süreçte hem ben, hem çocuğum çok etkilendik. Kendimi çoğu zaman ahlaki olarak damgalanmış hissettim. Çünkü etraftan aldığım sinyaller böyleydi. O sırada Pınar Altuğ’un ilk evliliğini bir başka adamla birlikte olduğu için bitirdiği gündemdeydi. Bütün gazeteler, magazin programları bu olayı konuşuyordu. Birden kendimi Pınar Altuğ ile o kadar özeleştirdim ki onu hemcinsim olarak korumak istedim. Şimdi düşünüyorum da ahlak kumkumalarından korumak istediğim Pınar değil Selen’di aslında. Bendim yani. Bi gün televizyon izlerken ertesi gün Pınar Altuğ’un Ortaköy’de bi otelde askerdeki eşini aldatmasıyla ilgili bir basın toplantısı düzenleyeceğini duydum ve o gece oturup ona uzun bir mektup yazdım. Sabah da mektubu alıp basın toplantısının yapılacağı yere gittim. Pınar Altuğ’a yazdığım mektupta onu teselli ediyordum. Aşkın çok önemli olduğundan, ahlakın kadın erkek ilişkilerinin türüyle ilgili bi mevzu olmadığından, değerinden bir şey kaybetmeyeceğinden falan bahsediyordum. Kendime yazılmış bir cesaret ve teselli mektubuydu aslında bu. Ve gidip basın toplantısından önce Pınar Altuğ’u görüp o mektubu ona verdim. Okuduğunu ve etkilendiğini gördüm. Mektubun altına telefon numaramı da yazmıştım. Sonrasında Pınar’la aramızda kadın dayanışması içeren güzel bi dostluk oluştu. Bi süre birbirimizi aradık, dertleştik falan. Sonra tabii araya giren zaman içinde koptuk. Ama benim için geçmişten gelen böyle bir özdeşleşmenin de etkisiyle çok ayrı bir yeri, sıcaklığı vardır. Bütün bunları hatırlamama sebep Jülide Ateş’in konuk olarak Pınar Altuğ’u çağırdığı ve “ Pınar Altuğ aldatan kadın mı?” diye sorduğu program sebep oldu. Aslında programı seyretmedim, tivıtırda paylaşılana kadar varlığından bile haberdar değildim. Ama o bölümü gördükten ve Pınar’ın cevap olarak “ kime ne! Sana ne!” demesinden sonra bütün geçmiş önüme serildi. Ve aslında verdiği cevap benim geçmişim için de bir tür pansuman oldu. kime ne! Sana ne! keşke bunu o zaman herkese göğsümü gere gere söyleyebilseydim.” İstanbul/2020
KİME NE? SANA NE

Bir Cevap Yazın