“Bi ara fotoğrafa merak salmıştım, o zaman da biraz param vardı lensleri falan tam takım bi Sony aldım. Üç sene önce 17 bin lira para verdim. Ama olmadı, makine çok karışık geldi, ben fotoğraf çekecek zaman bulamadım, hevesim geçti falan neticede satmaya karar verdim. Biraz baktım 27-30 bin ediyor şimdi lensleriyle. Hepsi kutusunda ambalajlarıyla duruyor, hiç kullanmadım. Kassan daha pahalıya da satarsın ama durumum da sıkışık hemen makul fiyattan Sahibinden’e koydum. Çok kısa süre sonra Mersin, Gülnar’dan olduğunu söyleyen biri aradı; “ ben ilgileniyorum, almak isterim. İstanbul’da yeğenim var o baksın, makineden iyi anlar, o tamam derse ben parayı çıkarırım” dedi. “İyi güzel, gelsin baksın” dedim. “Ben konuşup sizi arayacağım” dedi. Aradı bu bi 15 dakika sonra “ arkadaş, yeğenim maliyede müdür, yani devlet memuru, bu aralar işleri çok sıkışıkmış Maltepe’ye gelemezmiş, rica etsem sen onun yanına Zeytinburnu’na gider misin?” dedi. Şimdi bunca zaman iş yapmış adamım, ben de biliyorum malın müşterinin ayağına gitmeyeceğini ama dardayım ya, basiretim de bağlandı “tamam giderim” dedim. Bu bana hesapta yeğeninin iş çıkış saatine uygun olması için akşam 18:30 gibi Zeytinburnu’nda Olivyum AVM’nin adresini verdi. Gittim yeğenim dediği adam yanında başka bi adamla geldi. “bu da oğlum” dedi. Yeğen denen 50’li yaşlarda, oğlum dediği de 20-25 yaşlarında. Güya fotoğrafçıymış iyi anlıyormuş makinelerden. “Oturalım bi çay içelim abi, içerken hem bakarız hem laflarız” falan filan. Ben bunlarla AVM de oturdum hemen koşarak gidip çay aldı oğlum dediği. Makineye, lenslere falan bakıyorlar güya ama hiç anlıyormuş gibi değiller. Ben tek tek çıkarıp gösteriyorum sonra tekrar ayağımın altındaki çantaya koyuyorum. Ama bu arada sürekli “abi çayını soğutuyorsun, abi çayın demi çok iyi” bilmem ne, sürekli çay lafı dönüyor. Ben de karton bardakta çay hiç sevmem, plastiğin tadını alırım çayda. O yüzden bi yudum aldım bıraktım. Derken arkamdaki masada ufak bi hareket hissetim, şöyle yan gözle baktım tek bi adam oturuyor ama bana çok yakın duruyor . Biraz huylandım gayri ihtiyari ayağımın altındaki makine çantasını kucağıma aldım. Bu sefer bunlar “abi biz makineyi çok beğendik ama kusura bakma ben memur olduğum için hesapta fazla para gözükmesin diye, dayım benim adıma değil de para havalesini bizim kuyumcu arkadaşa yapmış, istersen burada beklemeyelim biz onun yanına gidelim, parayı sana orada verelim” dediler. Ben o zaman “yok arkadaş ben taaa Maltepe’den kalktım geldim, başka bi yere gidemem, parayı o buraya getirsin” dedim. Sonucunu görünce İyi ki de öyle demişim diyorum şimdi. Büyük bi bela da gelebilirmiş başıma. Ben “gidemem” diyince baba olan oğluna “ara gelsin burayı tarif et” dedi. Sonra güya adam gelecek, bi biri arıyor sözde bi diğeri “geldi, gelmedi bulamamış, dur biz kapıdan alıp gelelim” bilmem ne, bunlar baba oğul ikisi de beşer dakika arayla telefonlarla konuşa konuşa güya AVM nin doğru girişini bulamayan kuyumcuyu kapıdan almaya gittiler. Ondan sonra toz oldular. 5 dakika daha bekledim bakalım ne olacak diye, gelen giden yok. Telefonlarını arıyorum Mersin’deki adamın da yeğenim dediğinin de telefonları kapalı. Arka masadaki adam da yok olmuş. Nasıl bi dalgaya getireceklerdi, gasp mı yapacaklardı, arkadaki adam çantayı mı kapacaktı? “Çayı iç, çayı soğutma” diye ısrarlarının sebebi çayda ilaç mı vardı, neydi? Bunları şimdi olaydan sonra kuruyorum kafamda. Böyle vuslata erememiş acayip bi alışveriş hikayesi yaşadım işte.” İstanbul/ 2020
ALIŞVERİŞ

Bir Cevap Yazın