“ Eskiden benim çocukluğumda 29 Ekimler de yani 40’lı yıllarda rozet dağıtılırdı. Okul çocukları toplanıp Türk Hava Kurumu’nun yerine giderdik, bize sepet içinde rozetler verirlerdi onları kuruma yardım olarak para karşılığı dağıtırdık. Ben karımı işte o rozeti dağıttığımız 1942 yılının 29 Ekimi’nde Sivas’ta gördüm. Ben 10, o 8 yaşındaydı. Ağır ceza reisinin kızı olduğunu öğrenince evlerinin önünde çok dolandım. Hep orada oynadım. Bir kere bile göremedim ama. Sonra hemen peşinden tayinimiz çıktı oradan ayrıldık. Yıllar sonra üniversitede okurken Ankara’da yolda görür görmez tanıdım. Adını seslendim “sen filancasın değil mi?” diye. Ama ben onun hafızasında yer etmemişim bile. Fakat azmettim okulunun kapısında bekledim, aracı koydum falan sonunda muradıma erdim. Yani evlendik, İstanbul’a taşındık, pırıl pırıl üç evlat büyüttük. 8 ay önce kaybettim ama. 59 sene de onunla beraber toprağın altına girdi sanki. Şimdi anlatırken nasıl geçti onca zaman şaşıp kalıyorum yani. O gün rozetleri dağıttıktan sonra hepimizin hem topluca hem tek tek fotoğrafı çekilmişti, o fotoğrafları mezarlarımızın başına koydurdum. Mermere yani. Onun yanına kendi mezarımı da yaptırdım. Her şeyi hazır. Kızlarıma yük olmasın bu zahmetli işler diyerek. Şimdi evi topluyorum az az. Yoruluyorum birden yapamıyorum da yavaş yavaş atılacakları atıyorum, hem eşimin hem benim kıyafetlerimizi işte bi kısmını belediyeye bi kısmını eve gelen yardımcıya falan dağıtıyorum. Yolculuğa hazırlık yani. Bayramda tek başıma mezarlığa gittim. O sessizlik, o serviler, dua edenler, kuşlar… içime öyle bi huzur doldu ki anlatamam. Bi de niyeyse içimde ölünce ona kavuşacakmışım gibi bi his var. O yüzden sabırsızlanıyorum da. Sanki o ilk gördüğüm 8 yaşındaki kurdeleli haliyle beni mezardan alıp çıkaracak sonra her şey yeniden başlayacak.” İstanbul/2020
YENİDEN

Bir Cevap Yazın