“İkinci kızımın doğduğu gün, yani ben doğumdayken eşimin cenazesini kaldırmışlar. Bana kaza geçirdiği ama hayatta olduğu söylendi. Ama içim biliyordu. Doğumum sekiz saat sürdü. Ve o sekiz saat boyunca ben sadece doğum sancısı çekmedim kalbim cayır cayır yandı. Sanki göğüsümün içinde bir alev topu vardı. Doktorumuz aynı zamanda aile dostumuzdu. Annem; “bu acıyla normal doğum yapmasın” demiş ama doktorumuz; “sezaryen dikişleri bu gibi büyük travmalarda tutmayabilir, normal doğumda hemen ayağa kalkar o yüzden bu daha doğru” demiş. Ben zaten doğum esnasında onun yüzündeki acıyı görüyordum. Çünkü hem benim, hem eşimin arkadaşıydı. Sonrası duygusal anlamda da, hayat yükü olarak da çok karışık. Büyük kızım 3,5 yaşındaydı, küçük kızım yeni doğmuş, ben 25-26 yaşındayım ve hayat arkadaşım, çocuklarımın babaları ölmüş.. Biz üniversite biter bitmez 22 yaşında hemen evlenmiştik. Aşk evliliği yaptık yani. Ben o sıralar bi yandan çocuklarımı büyütürüm bi yandan da mastır yaparım derdindeydim. Eşim zaten beni ilk gördüğünden beri “ ben B ile evleneceğim” dermiş. Olaydan sonra gerçekten fiziksel anlamda sanki sağır olmuş gibiydim. Bi kaç ay boyunca etrafımdaki sesleri tam duyamadım. Bi uğultunun içindeymişim gibi geldi. Kulaklarıma doğumun basıncıyla bi şey oldu zannettim. İkisi de içine beton dökülmüş gibiydi. Şimdi düşününce bana acıyan tesellileri, “başın sağ olsun” falan laflarını duymak istemediğim için bedenimin kendini kapatmış olabileceğini düşünüyorum. O hafta eşimin iş için Ankara’ya gitmesi gerekiyordu ama benim de doğumum çok yakındı. Eşim gideceği gün bayağı kapris yaptım.” İstanbul/ 2020 ( devam edecek)
ACI SÜT 1

Bir Cevap Yazın