“Annem öleli 6 ay oldu. Akciğer kanseri tanısı koyulduktan sonra sadece üç ay yaşadı. Geride kocaman bir boşluk. Hiçbir şeyle dolmuyor. Benim annem kimdi? Hep bu soru var kafamda. Oysa 5 sene süren evliliğim dışında hep beraber yaşadık. Benim annemsiz geçirdiğim zaman o kadar az ki. Ama benim annem kimdi? İşte bu soruya doğru düzgün bi cevabım yok. 58 yaşındayım geriye doğru bakıyorum hep sisli puslu. Babamdan ayrıldıktan sonra beni alıp İstanbul’a geliyor. 24 yaşında gencecik, beş parasız bi kadın ve yanında 4 yaşında bir kız çocuğu olarak ben. Hep karanlık şeyler hatırlıyorum o günlerden. Tepede bir ev. Şimdi o evin Ortaköy’de olabileceğini düşünüyorum. Dik bir yokuşun sonunda üç katlı eski bir ev ve evde büyük bir sofra, müzik, kahkahalar. Herkes bize yabancı. Annem uyuyup uyumadığıma bakmak için bazen yanıma geliyor, gözlerimi sımsıkı yumuyorum uyuduğumu sansın diye. Kahkahalar var, müzik var ama neşe yok, bunu hissediyorum. Salondan perdeyle ayrılmış bi yerde tavana bakıp, seslerin arasından anneminki seçmeye çalışarak uyuyorum. Bi sonraki anım büyük bi binanın önü. Annem hem telaşlı, hem üzgün. Bana “uslu ol, bütün yemeklerini ye, sakın yemek seçme” diyor. Tentürdiyot, küf ve soğan kokan koca binaya giriyoruz, annem beni çok şık giyinmiş bi kadına teslim ediyor “ben gelicem sakın merak etme” diyor. Her gün bahçe kapısını gören camın önünde annemi bekliyorum. Taş koridorlar her gün büyük kirli bi paspasla siliniyor. Ben önceleri hep kapının önünde annemi bekliyorum ama annem gelmiyor. Arap sabunu kokusunu bugün bile o yüzden sevmem bana hep keder verir, içimden ağlamak gelir. Yetiştirme yurdundan hatırladığım o kadar az şey var ki, oysa iki sene kalıyorum orada.” Devam edecek/ İstanbul/ 2020
BEN KİMİM?/ 1

Bir Cevap Yazın