“Ben sekiz yaşındayken kardeşim öldü. Apartmanın bahçesinden yola çıktı, araba çarptı. Bahçede beraberdik. Ben göz kulak oluyordum ama olamadım. Budur benim hayatımın döndüğü nokta. Yani bence sekiz yaşından sonra her şey bu olayın etrafına sarmaşık gibi sarıldı. Annem evde iş yapıyordu biz bahçedeydik. Ama mesela aralar kayıp. Fren sesini, annemin inişini falan hatırlamıyorum. İyi bildiğim şey apartmanın bahçe kapısını kapatmamış olmam. Onun böyle kalın bir sürgüsü vardı onu çekince kardeşim açamazdı. Demek ki diyorum sürgüyü çekmemişim. Çünkü çekmiş olsam açamazdı. Annem ikimiz bahçeye inmek istediğimizde hep tembih ederdi. Sokağın karşısında bakkal vardı oradan bi şeyler alırdık falan. Sonra annemle babam bu olaydan sonra boşandı. Babam beni vermedi anneme. Sebep bu olaydı işte, orada da; “çocuğa bakamadın! ölümüne sebep oldun” davası. Ben sonra annemi bi daha 15 yaşında gördüm. Böyle bi hikaye. Şimdi ben aynaya baktığımda hem küçük bir çocuğu koruyamamış hem de yuvanın dağılmasına sebep olmuş bi adam görüyorum. Anneme karşı da suçlu hissediyorum kendimi. Aslında en çok ona karşı. Şimdi ben 52 yaşında bir adamın ama annemle hiçbir zaman anne oğul ilişkisi kuramadım. Yani istememe rağmen kuramadım. Annem ondan dört sene sonra yeniden evlendi üç çocuğu oldu. Mesela onlar beni “abi abi” diye ararlar, bayramda seyranda sayarlar ama ben rol yaparım. Yani böyle içten candan sarılamam bile ne onlara, ne anneme ne de babama. Hak etmediğimi düşünüyorum belki o sevgiyi. Bi tek eşimle kurabildim o yakınlığı, candan beraberliği. Ama mesela 23 senelik evliyiz çocuğumuz yok. Ben istemediğimi en başından eşime söyledim, “yapamam” dedim zaten. O da istemedi neticede ama aslı kaybetme korkusudur yani benim için. Şöyle söylüyorum ben mesela psikolog hanıma da aynı şekilde ifade ettim “o gün biri benim üzerime karanlık bi örtü örttü, ben hala o örtünün altındayım.” İşte oradan hayatı ne kadar görüyorsanız o kadar yaşıyorsunuz.” İstanbul/ 2020
KARANLIK ÖRTÜ

Bir Cevap Yazın