“Benim üçüncü çocuğum. Hamile kaldığımı öğrendiğimde aklımdaki tek şey aldırmaktı. Her gün bi ton sopa yiyodum babasından. Tam azıp kudurduğu zamanlardı. Para yok, pul yok en önemlisi de umut yok. Öyle zamanlardı. Şimdi üzerinden 20 sene geçmiş bakıyorum inanamıyorum yani. Ama İşte izi kalıyor. Ondan herhalde diyorum hep mutsuz oldu çocuğum. Böyle ayrık otu gibi, nefesini içinden çekip almışsın gibi. Neşesi yok, huzuru yok. Hep ilaçlarla ayakta. Ayakta dediysem hayatta yani. Yoksa ya uyuyor, ya boş boş bakıyor. Bebekliğinden beri böyle. Zaten çok zayıf doğdu, “ölecek bu” dedim içimden. Annemler Fatih’te kapıcıydı o zamanlar, yan daireleri de kazan dairesinin bir bölümü gibiydi, ortadan kasmışlar, sığınak diye tutmuşlar. Bi tane ufak penceresi var o kadar. Yerler hep beton. Kocadan kaçıp oraya sığındım üç çocukla. Araları da birer yaş. En büyüğü 4,5 yaşında, düşün İşte. Bir deri bir kemiktim oraya geçtiğimde. Can kalmamış içimde hem doğumlardan, hem bakımsızlıktan, mutsuzluktan, eziyetten. Ondan diyorum şimdi çocuğun bu durumu için. Çok ağır ilaçlar alıyor ama bi işe yaramıyor, hiç yaramıyor. Annem eski kadın, hiç okumamış etmemiş ama köylük yerde insanlar hep birbirine söylermiş, şu şundan, bu bundan diye. Kara safra var içinde bunun ondan diyor. Doktoru deprasyondan diyor, ilacını ona göre veriyor ama hep aynı. Bildim bileli böyle ama, hiç sevinç yok içinde, gözü hep toprakta sanki. Ne okul, ne giyim, ne eğlence, ne televizyon, hiçbir şey. Ben ama eskiye bağlıyorum gene sebebini, o diyorum benim karnımda öğrendi hayatın zorluğunu, ne doğmak istedi ne de yaşamak istedi. Bilmiyorum benim aklım bu kadarına eriyor. Hep mutlu edecek şeyler yapmak istiyorum ama ne yaparsan yap iyi gelmiyor. Öbürleri öyle değil bi tek bu böyle. Şimdi işte en son çare bu corona bitince Adapazarı’nda hocaya götürücem. Bi de bunu deneyelim bakalım, bi zararı yok sonuçta.” İstanbul/2020
KARA SAFRA

Bir Cevap Yazın