“Tabii sonra o da artık yeni duruma alıştı mecburen. Bi süre sonra artık kayınvalidem gibi olmuştu. Ben hiçbir zaman ona hizmette kusur etmedim ama hem benden büyük, hem de sakat diye. Kahvaltısını bile ne seviyor ne sevmiyor hazırlar, şekerine kadar çayına atıp karıştırırdım. Bi yere gidecek olsam bile onun sofrasını kurup yiyeceği yemeği hazır edip giderdim. Sonra evli kızlarından biri kocasından boşanınca eşim dedi; “kızı yalnız bırakma, biraz da onda kal” diye kumama. İşte götürdü o kızının yanına Çanakkale’ye bıraktı. Orada da işte 5-6 sene durduktan sonra hastalandı öldü. Bu sefer de eşim kızına kıyamadı yalnız kaldı diye, aldı onu yanımıza getirdi. Ben şimdi onunla oturuyorum işte. Kumamın ortanca kızıyla yani. Eşim de ölünce ikimiz baş başa kaldık. Benim oğlum da sonradan İngiltere’ye yerleşti. Biz şimdi anne kız mı dersin?, abla kardeş mi? etle tırnak mı? öyleyiz beraber. Birbirimize yoldaş olduk. Şimdiye dek ne bir gönül kırgınlığımız olmuştur, ne münakaşamız, ne de küsmemiz. Ama çocuklar falan hep büyüyünce çok güzel günlerimiz de geçti eşimle. İyi anlaşıyorduk yani, yumuşak bir insandı, iyi kalpliydi. Yani bazen esip köpürse de vicdanlıydı o yüzden seviyordum eşimi. Nikah olmadı mesela ama hiçbir şeyimi eksik etmedi. Sonra iflas etti zaten, yani öldüğünde bölüşülecek malı da yoktu. Bi dükkan vardı, oradan kira alıyorduk sadece. Ben şimdi işte o dükkanın kirasını alıyorum bi de babamdan üç aylık alıyorum, benimle oturan ortanca kız da çalışıyor öyle geçiniyoruz. Oturduğumuz ev de kaynımın üzerine ama bize çıkın demez yani kesinlikle. Ama bu evlilikten önceki ilk nişanlımdan ayrışmamış olsam belki başka olurdu her şey.. (devamı yarın) İstanbul/ 2020
KISMET/3

Bir Cevap Yazın