” Üç çocuğum var. En büyükleri ilkokul 3’de. Hala doğru dürüst okuyup yazamıyor. Onunla uğraşıyorum daha çok, onun sıkıntılarıyla. Hala daha aynı küçük bir bebek gibi konuşuyor, yarım, yarım. Onu görmeyip sesini duyan evde 2-3 yaşında bebek var sanır. Onun dışında bir şeyi yok. Kafası, zekası iyi diyor öğretmenleri ama daha anca biraz, biraz, yarım yamalak heceliyor fişleri. Konuşması da geç olmuştu ama böyle, bu kadar değildi önceleri. Az biraz daha iyiydi. Kardeşleri onun üstüne geldi, öyle olunca geriledi. Öğretmenleri de aynı şeyi söylüyor. Bebek gibi konuşursan istediğini yapmam diyorum ama sonra ağlayıp, sızlamasından usanıp yapıyorum. Kardeşleri üstüne gelince bebekliğini bitirmek istemiyormuş. Hep bebek olmak istiyormuş ben onunla ilgileneyim diye. Öyle diyorlar ama bilmiyorum. “Sen öğreteceksin okumayı, ancak senden öğrenir, senin ilgini istiyor” diyor öğretmeni. Ama, hem benim işim gücüm başımdan aşkın, hem de o kadar hızlı bir okumam yok. Zaten de bütün gün fişlerin önünde “baaaa, aaa, tıııı” diyemem ki, beri tarafta evin işleri beni bekliyor. Evin alışverişi, öbürüsü çocuklarım, çamaşır, temizlik, yemek hepsi bende. Ne ara oturtup karşıma meliycem onunla? Ben de dedim öğretmenine ; “Her çocuk hemen belleyecek diye bi şey yok, bu çocuğu okutmak senin işin benim değil ” diye. Zora geldiler mi hemen bi bahane bulup işi aileye bırakıyorlar bence. Yoksa okul niye var? “ İstanbul/2020
Bir Cevap Yazın