“Siyasi sebeplerle şanssız, dağılmış bir ailede çocuk olmanın izlerini taşıdım hep. 5 yaşındasın ve babanın işkence gördüğünü biliyorsun. Bir sofrada oturuyorsun ve annen sana – “ baban artık bir süre bizimle olamayacak” diyor. O dönemde babamın nerede olduğu bilinmiyor.. Annemle her sabah evden çıkıp İstanbul’un karakollarında, jandarmada, Metris’te babamı arıyoruz. İki kardeş annemin ellerinden tutmuşuz. Annemin bizi bırakacağı kimse yok. Ablam 7, ben 5 yaşındayım. Dolaştığımız her yer “bizde yok!” diyor. Ama tabii ki polisler tarafından alınıp götürüldüğünü biliyoruz. Akşam sofraları artık babamsız. Ama ben babamın dönmeyeceğine hiç inanmadım. Bu akşamlardan birinde gece geç saat kapı çalındı ben; “babam geldi, babam geldi” diye kapıya koştum. Kapıyı açtığımızda hakikaten babamdı. Gelmişti. Ama çok kötü bir haldeydi. Bize sarılamamıştı. “Sidik kokuyorum” demişti. “Çok sancım var” demişti. “Bir duş almak istiyorum” demişti. Sonrasında çocukluk anılarımdan hatırladıklarımın içinde babamın çok sancı çektiği var. Bunu hatırlıyorum. Bir de mesela kollarını yukarıya kaldıramıyordu. Kol lifleri kopuktu. Bize o yüzden çok uzun süre sarılamadı. Toparlanma sürecinde evde olmamı istemedikleri için beni anneannemle dedemin yanına İstanbul’dan çok uzak bir köye gönderdiler. Gittiğimde 6,5 döndüğümde 8 yaşındaydım. İşte bu geçmiş beni büyüdüğümde Raskolnikov’a aşık bir kadın yaptı. Suç nedir, suçlu kimdir hep bu soruların cevabını aradım ben. Hâlâ da arıyorum” İstanbul/2019
Bir Cevap Yazın