
Bir arkadaşım vardı öldü. Hep kendini anlatırdı, hep. Bir gün dedim k” Mürvet bi de ben anlatayım”, “ee senin derdin yok ki”, “ Nerden biliyorsun hiç anlattırmıyorsun ki var mı yok mu nereden bileceksin? Hep kendini anlatırdı ha bire. Oğlundan yakınır, kızından yakınır, çevreden yakınır. Yakınmadığı şey yoktu. Ama çok kötü öldü. Onun gibi yaşamak istemem. Ne zaman telefon etsem. “ Mürvet ne yapıyorsun?“ Perdeleri çektim yatıyorum.“Mürvet yapma! Çok yatmak çok yatmayı çeker.””Ne yapayım çıkayım da ne yapayım?”” Ya çık, hayat güzel dışarda. Her şeye rağmen güzel! “Yok be Türkannn bana göre güzel değil” Hep böyle dedi dedi bu elleri kasıldı kaldı. Üç ay komada yattı, böyle havaya baktı, bizi falan tanımadı. Geçti gitti. Çok kötü bir ölüm. Öyle bir ölümü Allah kimseye nasip etmesin. Çok kötüydü. Yani hayata bağlılığı yoktu. Ama benim babam tam tersi 98 yaşına girecek yakında. Halen ayakta fit bir delikanlı. Allah onun gibi bir yaşam versin herkese. Tasasızzz… Hiçbir şeyi dert etmiyor. Ben tek kızıyım. İki tane de oğlu var. “Onlar da keşke kız olsaydı” diye hep söylermiş anneme. Ama ola ki ben ölsem inan ki 2 gün üzülmez, gitti der, ne yapayım yapacak bir şey yok der biter.. öyleee. Babam gamsız. Demek ki gamsız olmak var. Geçen sabah diyor ki “arkadaşlarına selam söyle annemi gördüm rüyamda beni çağırıyor artık” diyor. “Tünelin ucunda ışık göründü artık, dizlerim çok ağrıyor” diyor. Ben de, “Baba! dizlerinden kimse ölmedi şimdiye kadar, senin iç organların sapa sağlam, buzdolabından buz gibi soğuk süt içiyorsun lıkır lıkır ” diyorum. Ben içsem ertesi gün öbür dünyadayım. 41buçuk maşallah . Devamlı belgesel izliyor. Kulakları biraz ağır işitiyor, sonuna kadar açıyor televizyonu, mahalle de dinliyor. Öyle işte gamsız olmak lazım bu hayatta valla.”
Bir Cevap Yazın